Kulaktaki indirgenemez kompleks sistemin kökeni, evrimciler tarafından asla açıklanamayan bir konudur. Evrimcilerin bu konuda çok nadiren öne sürdükleri "teori"lere baktığımızda, şaşırtıcı derecede basit ve yüzeysel mantıklarla karşılaşırız. Örneğin Alman biyolog Hoimar Von Ditfurth'un Im Anfang War Der Wasserstoff adlı kitabını Türkçe'ye çeviren ve medyadaki yazılarıyla "evrim uzmanı" statüsü edinen Veysel Atayman adlı yazar, kulağın kökeni hakkındaki "bilimsel" teorisini ve sözde delilini şöyle özetlemektedir:
- İşitme organımız kulağımız da, derimiz dediğimiz, endoderm ve egzoderm tabakalarının evrimi sonucunda oluştu. Hala bas sesleri karnımızın derisinde hissetmemiz bir kanıt! (Veysel Atayman, "Maddeci 'Madde', Evrimci Madde", Evrensel, 13 Haziran 1999.)
Yani evrimci yazar Atayman, kulağın, vücudumuzun diğer bölgelerindeki standart deri tabakalarından evrimleştiğini düşünmekte, bas sesleri derimizde hissetmemizi de bu düşüncesine kanıt olarak görmektedir.
Önce Atayman'ın "teorisini', sonra da sözde "kanıtını" ele alalım. Bu yapının "deri tabakalarının evrimi" ile ortaya çıktığını öne sürmek, tek kelimeyle hayal kurmaktır. Hangi mutasyon-doğal seleksiyon süreci böyle bir evrimi sağlayacaktır? Önce kulağın hangi parçası oluşacaktır? Bu tesadüf ürünü parça, hiçbir işlevi olmadığı halde nasıl doğal seleksiyon vasıtasıyla seçilecektir? Rastlantılar, kulağın içindeki hassas mekanik dengeleri, kulak zarını, örs, çekiç ve üzengi kemiklerini, bunları kontrol eden kasları, iç kulağı, salyongozu, içindeki sıvıyı, tüycükleri, harekete duyarlı hücreleri, bunların sinir bağlantılarını vs. nasıl oluşturacaktır?
Bu soruların hiçbir cevabı yoktur. Gerçekte tüm bu kompleks yapının "rastlantı" olduğunu öne sürmek, "insan aklına yönelik bir saldırı"dır. Ancak Michael Denton'ın ifadesiyle, "bir Darwinist, bu düşünceyi en ufak bir şüphe belirtisi bile göstermeden kabul eder!" (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, s. 351.) Evrimciler gerçekte doğal seleksiyon-mutasyon mekanizmalarının da ötesinde, en kompleks yaratılışa sahip sistemleri tesadüflerle oluşturan "sihirli değnek"lere inanmaktadırlar.
Atayman'ın bu hayali teorisine verdiği "kanıt" ise daha da ilginçtir. "Bas sesleri derimizde hissetmemiz kanıt" demektedir. Ses dediğimiz kavram, gerçekte havada yayılan birtakım titreşimlerdir. Titreşim fiziksel bir etki olduğuna göre, elbette dokunma duyumuz tarafından da algılanabilir. Dolayısıyla yüksek ve bas bir sesi fiziksel olarak hissetmemiz, son derece normaldir. Dahası, bu sesler cisimleri de fiziksel olarak etkiler. Çok güçlü kolonların kullanıldığı bir odada pencere camlarının kırılması bunun bir örneğidir. İlginç olan, evrimci yazar Atayman'ın bunları "kulağın evrimi"ne bir delil sanmasıdır. Atayman, "kulak ses titreşimini algılar, derimiz de bu titreşimden etkilenir, demek ki kulak deriden evrimleşmiştir" diye mantık yürütmektedir. Eğer Atayman'ın mantığı ile düşünülürse "kulak ses titreşimini algılar, pencere camı da bu titreşimden etkilenir, demek ki kulak pencere camından evrimleşmiştir" de denebilir. Aklın sınırlarının bir kez dışına çıktıktan sonra, öne sürülemeyecek "teori" yoktur.
Evrimcilerin kulağın kökeni ile ilgili olarak ortaya attıkları diğer senaryolar da, şaşılacak derecede tutarsızdır. Evrimciler, insan dahil, bütün memeli canlıların sürüngenlerden evrimleştiği iddiasındadır. Ancak sürüngenlerin kulak yapıları ile memelilerin kulak yapıları çok farklıdır. Bütün memeli canlılar, üç kemikten oluşan orta kulak yapısına sahiptirler. Oysa bütün sürüngenlerin orta kulaklarında sadece tek bir kemik vardır. Evrimciler bu durum karşısında, sürüngenlerin çenesinde yer alan dört ayrı kemiğin, tesadüfen yer değiştirip orta kulağa "göç ettiğini" ve yine tesadüfen tam gereken şekli alıp örs ve üzengi kemiklerine dönüştüğünü iddia ederler. Aynı senaryoya göre sürüngenlerin orta kulağında var olan tek kemik de şekil değiştirerek çekiç kemiğine dönüşmüş ve orta kulaktaki üç kemik arasındaki son derece hassas denge tesadüfen kuruluvermiştir. (Duane T. Gish, "The Mammal-like Reptiles", Impact, no. 102, Aralık 1981.)
Hiçbir bilimsel bulguya, örneğin fosil kaydına dayanmayan bu hayali iddia, kendi içinde de son derece çelişkilidir. Buradaki en önemli nokta, böyle hayali bir dönüşümün bir canlıyı sağır bırakacak olmasıdır. Elbette çene kemikleri, yavaş yavaş orta kulağının içine girmeye başlayan bir canlı duymaya devam edemez. Bu tür bir canlı da, evrimcilerin kendi kabullerine göre, diğer canlılar arasında dezavantajlı hale gelip elenecektir.
Öte yandan, çene kemikleri kulaklarına doğru hareket eden bir canlının, çenesi de sakat hale gelecektir. Böyle bir canlının çiğneme yeteneği de çok zayıflayacak, hatta tümüyle yok olacaktır. Bu da yine canlının dezavantajlı hale gelip elenmesi ile sonuçlanacaktır.
Kısacası kulakların yapısının ve kökeninin incelenmesi ile ortaya çıkan sonuçlar, evrimci varsayımları açıkça geçersiz kılmaktadır. Evrimci bir kaynak olan The Grolier Encyclopedia, bu durum karşısında "kulakların kökeni konusu tam bir belirsizlik içindedir" itirafını yapar. ("Ear, Evolution of the", Grolier Electronic Publishing, Inc. Copyright 1995.) Belirsizlik, evrim adınadır.
Bu soruların hiçbir cevabı yoktur. Gerçekte tüm bu kompleks yapının "rastlantı" olduğunu öne sürmek, "insan aklına yönelik bir saldırı"dır. Ancak Michael Denton'ın ifadesiyle, "bir Darwinist, bu düşünceyi en ufak bir şüphe belirtisi bile göstermeden kabul eder!" (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, s. 351.) Evrimciler gerçekte doğal seleksiyon-mutasyon mekanizmalarının da ötesinde, en kompleks yaratılışa sahip sistemleri tesadüflerle oluşturan "sihirli değnek"lere inanmaktadırlar.
Atayman'ın bu hayali teorisine verdiği "kanıt" ise daha da ilginçtir. "Bas sesleri derimizde hissetmemiz kanıt" demektedir. Ses dediğimiz kavram, gerçekte havada yayılan birtakım titreşimlerdir. Titreşim fiziksel bir etki olduğuna göre, elbette dokunma duyumuz tarafından da algılanabilir. Dolayısıyla yüksek ve bas bir sesi fiziksel olarak hissetmemiz, son derece normaldir. Dahası, bu sesler cisimleri de fiziksel olarak etkiler. Çok güçlü kolonların kullanıldığı bir odada pencere camlarının kırılması bunun bir örneğidir. İlginç olan, evrimci yazar Atayman'ın bunları "kulağın evrimi"ne bir delil sanmasıdır. Atayman, "kulak ses titreşimini algılar, derimiz de bu titreşimden etkilenir, demek ki kulak deriden evrimleşmiştir" diye mantık yürütmektedir. Eğer Atayman'ın mantığı ile düşünülürse "kulak ses titreşimini algılar, pencere camı da bu titreşimden etkilenir, demek ki kulak pencere camından evrimleşmiştir" de denebilir. Aklın sınırlarının bir kez dışına çıktıktan sonra, öne sürülemeyecek "teori" yoktur.
Evrimcilerin kulağın kökeni ile ilgili olarak ortaya attıkları diğer senaryolar da, şaşılacak derecede tutarsızdır. Evrimciler, insan dahil, bütün memeli canlıların sürüngenlerden evrimleştiği iddiasındadır. Ancak sürüngenlerin kulak yapıları ile memelilerin kulak yapıları çok farklıdır. Bütün memeli canlılar, üç kemikten oluşan orta kulak yapısına sahiptirler. Oysa bütün sürüngenlerin orta kulaklarında sadece tek bir kemik vardır. Evrimciler bu durum karşısında, sürüngenlerin çenesinde yer alan dört ayrı kemiğin, tesadüfen yer değiştirip orta kulağa "göç ettiğini" ve yine tesadüfen tam gereken şekli alıp örs ve üzengi kemiklerine dönüştüğünü iddia ederler. Aynı senaryoya göre sürüngenlerin orta kulağında var olan tek kemik de şekil değiştirerek çekiç kemiğine dönüşmüş ve orta kulaktaki üç kemik arasındaki son derece hassas denge tesadüfen kuruluvermiştir. (Duane T. Gish, "The Mammal-like Reptiles", Impact, no. 102, Aralık 1981.)
Hiçbir bilimsel bulguya, örneğin fosil kaydına dayanmayan bu hayali iddia, kendi içinde de son derece çelişkilidir. Buradaki en önemli nokta, böyle hayali bir dönüşümün bir canlıyı sağır bırakacak olmasıdır. Elbette çene kemikleri, yavaş yavaş orta kulağının içine girmeye başlayan bir canlı duymaya devam edemez. Bu tür bir canlı da, evrimcilerin kendi kabullerine göre, diğer canlılar arasında dezavantajlı hale gelip elenecektir.
Öte yandan, çene kemikleri kulaklarına doğru hareket eden bir canlının, çenesi de sakat hale gelecektir. Böyle bir canlının çiğneme yeteneği de çok zayıflayacak, hatta tümüyle yok olacaktır. Bu da yine canlının dezavantajlı hale gelip elenmesi ile sonuçlanacaktır.
Kısacası kulakların yapısının ve kökeninin incelenmesi ile ortaya çıkan sonuçlar, evrimci varsayımları açıkça geçersiz kılmaktadır. Evrimci bir kaynak olan The Grolier Encyclopedia, bu durum karşısında "kulakların kökeni konusu tam bir belirsizlik içindedir" itirafını yapar. ("Ear, Evolution of the", Grolier Electronic Publishing, Inc. Copyright 1995.) Belirsizlik, evrim adınadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder